LEKE
Alelacele sokağa fırlamıştı..çok önemli
bir görüşme yapacaktı..yetişmesi ve işi kapması lazımdı..çünkü bu iş o’nun son
şansıydı..hiçbir zaman sevdiği işlerde çalışamamıştı..zorunlu yerlerde mutsuzca
sırf birilerinin gönlü olsun diye birçok işe girip çıkmıştı..aah, ilk defa
istediği gibi bir iş karşına çıkmıştı işte..ama bu kez de bir sorunu vardı ve
çok önemli bir sorundu bu..bu kez dişli bir rakibi vardı..uyuzun biriydi
bu..birçok yabancı dil bilmesine rağmen kültürden, sanattan, yaşamdan anlamayan
uyuz hödüğün biriydi..biraz da kendisinden gençti tabii..avantajları yok
değildi..dış görünüşü ve konuşması düzgündü kendisinden..ama duyguları
yoktu..önemli olan duygular değil miydi? Değildi işte..gerçek hayatta bu
böyleydi..bu kez bu işi kendisi kapacak ve hayatını bir düzene sokabilecekti..çok
şık ve markalı beyaz bir gömlek, altına yine marka siyah kumaş pantolon, yine
marka hakikaten çok cesur bir ayakkabı almıştı sırf bu görüşme için..bunlar
için tüm limitlerini kullanmıştı..cebinde sadece 20 tl vardı..başka yerden
gelebilecek parasal imkanı da yoktu..bu sondu..işveren görüşmeci uyuz rakibiyle
aynı anda akşam yemeğinde buluşma teklif etmişti..neden aynı anda anlayamamıştı
ve üstüne çok bozulmuştu bu duruma..avantajı da olabilirdi..aynı anda..o
mekanik sese karşı, duygu yüklü, şiirsel şivesiyle karşısındakini
etkileyebilirdi..aynanın karşısında o kadar tirat’lar yaptı ve buna hazırlandı
ki, siyasetçiler bunu görseydi o an, şimdiden sandalyesini altından çekmeye
çalışırlardı..
Arada sırada vitrinlere bakıyor, insanlara
çarpmamak ve onların teri gömleğine sinmemesine özen gösteriyordu..hava
güzeldi..kafe’lerden sokağa kaldırımlara taşılmış, insanlar gevezelik
yapıyorlardı masalarda..biri seslendi: “Votkom nereye?”. Hay senin Votkom’una
da sana da..nerden gördün be! İşim rast gitmez şimdi..arada sırada bununla
meyhanede içer, mahalle kahvesinde tavla atarlardı..çok sevmezdi..ama bu koca
şehirde tek takıldığı arkadaşı da buydu..”Kopuk” derlerdi..kendisi de böyle
seslenirdi..gerçek adı Berdi’ydi..”çok acelem var Kopuk, yetişmem gereken
randevum var.” “Ula parayı mı buldun?..ne bu şıklık?..gece iki tek atarız
senden..”..”atarız, atarız merak etme..bu işin sonu bir olsun hele..sonra
görüşürüz..oyalama beni”..he bu iş olsun da senle vakit geçireceğim işim
bitmiş..diye küstahça düşündü..dönüp baktı arkadaşına, ve kayıtsızca hızlıca
adımlarla sokağın sonuna yürümeye başladı..
Neredeydi bu..işte burası..ne diye Türkçe
isim koymazlar ki..bu kadar kendi dilinden utanan millet az bulunur yer yüzünde..Tanzimat’tan
beri bu ecnebi merakı yok muydu genlerimizde o kadar yani..hayır
taklitçiyiz..ürettiğimiz falan yok..hep tüketici, taklitçi..hedef de koyuyoruz
ya bu halle..hayal aynasında cüce devler..devasa bir yer..dış görünüşü böyleyse
iç’i nasıldır kimbilir..paniklemişti..”çatal, bıçağı karıştırmasam bari” diye
aklı oynaşmaya başlamıştı kendisiyle..aynada kendisiyle konuşmaya pek
benzemeyecekti anlaşılan..şöyle bir baktı ve süzdü “lüküs restoranı”..kirli
sarı taş duvarlar, ahşap bir kapı, kapının üstünde rolyefler..sadece kartal
başına o kadar dikkatli bakmıştı ki..bir an acaba benim atalarım mı diye
düşünmedi değil..kendini kartal gibi görürdü hep..komünist bir
kartal..kapitalizmden, liberalizmden hiç hazzetmezdi..marksisti ama inançlı bir
Marksist..Cemil Meriç versiyonu komünist..şimdi tam göbeğine gidiveriyordu
liberalizmin..ama ne yapabilirdi ki..bu
iş o’nun son hamlesiydi..işi alamazsa ne faydası dokunabilirdi ki bu
dünyaya..beş parasız komünist..çekinerek kapı tokmağına asıldı..açılmadı
tabii..iyice panikledi..zil gibi bir şey de yok..içeri giremeden dışarı
çıkıverdik diye akıl oynaşmalarına devam etti..tam kapı tokmağına bir kez daha
hareketlenirken kapı içeri doğru açıldı..kendinden çok daha şık bir adam:
“Buyurun efendim, hoş geldiniz!..rezervasyonunuz var mı?” diye şöyle kendisini
üsten aşağıya süzerek, hatta kendince küçümseyerek sordu. İnanamıyordu, ne yani
beğenmemiş miydi şimdi bu diye söylendi kendince..kapı görevlisi bile
beğenmemişti kendisini..bozma moralini be Votkom..diye aklınca moral yüklemesi
yaptı kendisine..kapı görevlisi altı üstü..”evet var!” dedi sertçe..İsmini
söyledi..salona buyur edildi..içeri adımını attı, anlatılmazdı..yutkundu..kalbi
titredi..kalp ile gözyaşı arasında bir ilişki var mıydı..var idiyse şu an
kendisi kanıtlıyordu işte..gözü nemlendi..koca bir salon ve kendisi mini
minnacık bir zerreydi şimdi..tavan gökyüzü gibi uzak göründü kendisine..mavi
miydi ne..gökyüzünü mü kopyalayıp yapıştırmışlardı ne? Gökyüzüyse balıkların
orada ne işi vardı..? Tavana baka kaldı..öylece gökyüzünden akvaryum yapmışlar,
içine balıkları doldurmuşlar ve burjuva ibnelerine, liboş yavşaklara seyirlik
yapmışlar..yook ben bunlar gibi olamam..gözünü seveyim benim sahilimin,
takalarımın, kayıklarımın, yakamozlarımın, yosunumun..gözünü seveyim o güzelim
sahilde içtiğim votkalarımın, rakımın..yok ben gideyim en iyisi diye geri
dönmeye kalkıştı..hayır yapamazdı..son şanstı bu..
Ne olacaksa olsun diye şöyle bir salona
göz gezdirdi..görmüştü..”eyvah, benden önce gelmiş..yalaka..ben sana gösteririm..bu
işi senden kapacağım!”..söylenerek yürümeye başladı..işi verecek adam çok mu
sadeydi yoksa salonun ihtişamından kendisi mi öyle görüyordu bilemiyordu..bir
tek o masaya kilitlendi..diğer masalar umurunda bile değildi..ayrıntıydı ve
ayrıntılarla uğraşacak zaman değildi şimdi.. masaya doğru yürüyordu yürümesine
ama kendisi bunun farkında mıydı bunu da bilemiyordu..çok yaklaşmıştı..nerdeyse
göz göze geleceklerken yan masalardan bir gölge ayağa mı kalkmıştı ne..elinde
fincan ve gömleğine doğru yayılan bir sıcaklık..ne olduğunu anlayamamıştı
bile..bir anda olanlar olmuştu..bembeyaz gömleğe sımsıcak bir Türk Kahvesi
lekesi..şimdi gömleğiyle aynı renkteydi..her şey sona ermişti..bütün beyaz
umutları bir kahve lekesine kurban edilmişti..”tüh a..k..im” diye ağzından
kaçırıvermişti işte..aslında hiç kullanmaz kullananlardan da nefret
ederdi..hatta zor olsun diye türk dil kurumu’na öneri de getirmeyi
düşünüyordu..şöyle söylerken insan yorulsun ve artık bu kötü sözcüğü
kullanmasınlar diye..mahalle kahvelerinde nokta yerine bu sözcüğü
kullanıyorlar..düşünsenize bir çay ver a..k..,su getir kahveci a..k….of! hiç
sevmezdi ki..ama şimdiki durumuna bundan daha iyi tabir kullanılamazdı..tam bu
duruma uygundu..
-
Afedersiniz..çok pardon beyefendi..masada
yer değiştirirken siz önüme geçtiniz..çok özür dilerim..istemeden oldu..
Gölge güzel bir kadındı ama bunu
görebilecek bir durumda değildi..ve üstüne üstlük kahveyi üstüne şelaleleyen
kendisi değilmiş gibi, suçun yarısını kendisine atıvermez mi?.. “siz ne yaptığınızın farkında mısınız?
hayatımı bitirdiniz hanımefendi..” kızgın ve panikle bu tümceyi söyleyebildi
ancak..hayır ne yapacaktı..geri dönse dip, bu haliyle masaya varsa bir başka
dip..
-
Çok üzgünüm beyefendi, alt tarafı bir
gömlek..telafi edebilirim..lütfen bir fırsat verin..evim çok yakında..veya yeni
bir gömlek aynısından hemen gidip aldırayım..lütfen çok üzüldüm..inanın bunu
telafi etmeme izin verin..
Ne diyordu bu..hayatımı nasıl telafi
edeceksiniz diye aklından sövüp sayıyordu..belki de söylüyordu bunları
o’na..aklı uçup gitmişti..evi yakınmış..bluzunu mu verecekti kendisine..alın
bunla idare ediverin..gömlekten bahsediyor..gömlek mömlek beni
ilgilendirmiyor..beni bu iş ilgilendiriyor tamam mı?..
-
Erkek arkadaşımın buna benzer bir gömleği
olabilir diye düşünüyorum..ne var bunda..bu kadarı çok fazla..
Vay vay vay!..erkek arkadaşının soyunma
odası..anadolu çocuğusun oğlum..anlamazsın sen..akıl oynaşmaları o kadar
hızlanmıştı ki..hem sakar, hem küstah..para da uzatır şimdi bu..
-
Buyurun parasını, fazlasıyla karşılar
sanıyorum..çok uzattık..elimden geleni yaptığıma inanıyorum..
Çekil be kadın..bela mısın..ben senin gömlek dilencin değilim..soyunma
odana yeni bir gömlek alırsın bu da benden olsun..diye söylendi aklından..neden
sonra salona bakabilmişti..herkes tabii ki bunlara bakıyordu..çok
utanmıştı..kadın üzgün vaziyette masasına ilişmiş..ve gözleri
nemlenmişti..yanındakiler teselli eder durumda idiler..artık geri dönüş
yoktu..bu durumda karşılarına geçecekti..iki adım attı..uyuz rakibi ayağa
kalktı..kibarca işverenin elini sıktı..teşekkür etti..hayırlı olsun geri
bildirimiyle dünyası başına yıkıldı..işi o kapmıştı..”merhabalar..geciktim ama
bu benden kaynaklanan bir nedenden dolayı değil, siz de gördünüz durumu..öyle
değil mi”
-
Merhabalar..hoş geldiniz..ama maalesef iş
ortağımı buldum..üzgünüm..umarım gelecek günler umut dolu olsun sizin
adınıza..ilginize teşekkür ederim..
Hayır dedi..bana da bir fırsat vermeniz
gerekir..ne olursa olsun..iş ahlakı bunu gerektirir..fırsat eşitliği..bu işi
çok istiyorum..inanamıyordu..adam; üstüne,başına dikkatlice göz gezdirdikten
sonra gömleğindeki o kahve lekesine bakmaya başladı..şimdi kendisiyle değil
sanki muhatabı o lekeydi ve o’na bizim şirkette her şeyin bir çözümü
vardır..hız ve zaman çok önemlidir..şu an bir lekeyle konuştuğumu fark etmiş
olman lazım..üstünü çıkarsaydın ve öyle gelseydin karşıma daha çözümsel
olurdu..hoşçakalın..bunları bir lekeye demişti..geri döndü..bir hiçti..allah’ın
dünyaya kovaladığı sürgün bir forsaydı..salonun ihtişamı bir anda sona
ermişti..hayatı gibi..masalarda oturanları domuz gibi görmeye
başlamış..üstündekilerde ağıl pisliğinden başka bir şey değildi..pezevenk
beyefendiler ve onların boyalı fahişeleri..hepinize lanet olsun..ulan sizden iş
dileyende kabahat..soygun yapanlar..para için adam vuranlar geçti gözlerinin
önünden..hepsine hak vermeye başlamıştı şimdi..çok fazla uç fikirlerde gidip
gelmeye başladı..terörist mi olalım be..”efendim gidiyor musunuz?”.. içeri
girerken küçümseyen papyon kılıklı bu kez acıyarak sormuştu..yok şurdan bana da
bir papyon yelek ayarla..biraz bu domuzlara pislik yedirmem gerek..”evet
gidiyorum..iyi akşamlar..lordum..”..”iyi akşamlar..teşekkürler
beyefendi..”..beyefendiler götürsün seni..
Kaldırımlardaydı..ne yapacaktı..zavallı
“Kopuk Berdi”’ye sayıp durmaktaydı..bu dünya hep böyleydi galiba..domuzlardan
kızan..gariban sokak köpeklerine yüklenirdi..bu kez de böyle olmuştu..”ulan
kopuk..seni gördüm ilk..bir görünme be..işim rast gitmedi işte..allah belanı
versin e mi?”..en iyisi sahile inmek diye düşündü..eve gitse ne
yapacaktı..”ulan bir 35’lik alacak param bile yok!.. bir bira’ya sürücülere
bile izin veriliyor..iki bira beni esinletmez..üç bira’ya bir lira
eksik..oof..tüküreyim bu hayata..”..sahilde, her zaman denizi seyrettiği bir taş
vardı..kaya parçası..deniz yükselince, dalgalar arasında ağrı dağı gibi
yükselirdi..deniz küçülünce kendisi de bir kaya parçası
oluverirdi..oradaydı..ve denize sövmeye başladı şimdi..yakamozlardan nefret
ediyor..dalgalara giydiriyordu..hele yoldan balıkçı teknelerine sesli sesli
“denizi’de alın evinize götürün..pis midenize indirin” diye
bağırıyordu..allahtan kıyıya çok yakın değillerdi..yoksa bunu duyan balıkçı
ağabeyler fena benzetirlerdi..
-
Merhaba Votkom..nasıl gidiyor hayat?
Bu ses, hiç yabancısı değildi..sesin
geldiği tarafa başını çevirdi..tuhaf giyimli bir adam..buraların insanına pek
benzemiyordu..giyimiyle..hatta duruşuyla..ayakta sandalyeye oturur gibi duran
bir adam..oysa hiç de öyle biri gibi görünmüyordu..”sen de nereden çıktın
be!..ne istiyorsun..çek git..hiç çekemem moruk..keyfim yok..para mara da
yok..git başkasına..”
-
İyi ya işte..ben de bunun için geldim..
Para mı verecekti bu..manyaklara
geldik..ulan kopuk hep senin gibilerle gecemizi geçiriyoruz..”dilenci mi
sandınız..kimsenin parasına ihtiyacım yok..ama yanında 35’lik Tekir’in varsa
eyvallah, birlikte piizleniriz..yoksa..hiç uğraşamam seninle..”
-
Sana bir anlaşma teklifi sunmak
istiyorum..kabul edip etmemen sana ait bir karar, zorlamam..kabul etmezsen
çeker giderim..kabul edersen ve anlaşmaya harfiyen uyarsan..ne istersen o
olursun..ne diyorsun şimdi?
Banka mı soyduracak, adam mı
vurduracak..ne yaptıracak..soytarı sandı..az önce “malikane”’den çıkarken
düşündükleri geldi aklına..tövbe..tövbe..inanmazdı böyle şeylere..”babalara
geldin..ecinnilere mi karışıyorum nedir?”..biraz tırsmıştı..eskiden insan
kılığına giren cinler varmış, ıssız, izbe yerlerde insanlara görünür bunlara
seslenir, sigara, kibrit gibi şeyler istermiş..cevap verirsen “attaya”
gönderirlermiş..böyle bir durumda hemen ayaklara bakıldığını eğer ayakları
tersse cin, düzse insan olduğu söylenegelirdi..hemen ayaklarına çaktırmadan
bakıverdi..hiçbir anormallik yoktu..adam bunu anlamış gibiydi..ve pis bir
kahkaha atıverdi..dalgalar kıyıya daha bir sıkı vurdu..adamın kahkahasına
karşılık vermiş gibi..korkmuş muydu..hem de nasıl..ama son bir erkeklik
yaptı..ne teklif edeceksen et deyiverdi..nasılsa kabul etmeyecek..çekip
gidecekti böylece..başka bir kaçışı yoktu..”
-
Sana dörtlü bir yaşam sunuyorum..birini
seçeceksin..üçünü zihninden, birini sahiden..ama hiç kimse hangi hayatı
seçtiğini bilmeyecek..sen dahi..o’nu finalde ben sana söyleyeceğim..dikkat
senin en önemli vasfın olacak..trafik kurallarına uyacaksın..yoksa..sen
anlarsın..şimdi kabul edip etmemen sana bağlı..bu işin sonunda başarırsan
istediğin her şeyi olabilirsin..uyarıyorum..üçünün sonu ölüm..birinin sonu
mükafat ve istediğin bir yaşam..
“Tanrı mısın ulan, tövbe tövbe..manyak
mı..satanist misin nesin..allah allah..” Titriyordu..korkudandı tabii ki..hayır
bunu kabul edemezdi..kendisini deli görüyordu ama böylesini gördükten sonra
halinden şükretmeye başladı..”ben istediğim yaşamı tercih
etmişim..doğuştan..anamdan çıktım ve bu yaşıma kadar geldim..varın gidin
yolunuza..boğaz köprüsünü başkasına satın lütfen..” Az önceki sertliğinden hiçbir eser kalmamıştı
bünyesinde..hiç yoluna gitmek de vardı bu işin sonunda..ses tanıdık ama adamı
hayatında ilk defa görüyordu..lakabını biliyordu..yoksa kopuk’un bir oyunu
muydu? Olabilirdi..bir keresinde rıhtımda olta atmış balık tutmaya çalışan
emekli bir amcaya yaptığı oyunu aklına getirince kesin kopuk ibnesinin bir
oyunuydu..”ulan aklını alacağım senin..görürsün sen..fil gibi
içireceğim..köpeklerle seviştireceğim seni..”..adam oltayı atmış bir yandan
gazetesini okuyor..hiç üşenme sen..o ılık sonbahar gününde gir denize beyaz
donla..çarşıdan aldığın alabalığı adamın oltasına as..kahvede, evde, her yerde
zavallı amcacığımın tek anlattığı hikayesi bu oldu..halen de anlatır
durur..denizden alabalık çıkardım diye..
-
Pekala..teklif var ısrar yok..şimdilik hoşça
kal..görüşeceğiz seninle yeniden..bekle..haa! leke’yi sakın unutma..at denize
gitsin..
Ulan bu karanlıkta o leke’yi nasıl gördün
be adam! Diye söylendi..adam giderken arkasına baka kaldı..sevinmişti..korktuğu
gibi olmamıştı..rahatlarken..bir medeni tıkırtı duydu..ayağının dibine kadar
yuvarlandı..bozukluğa benziyordu..1 tl’miydi ne..adamdan düştü..üç bira
içebilirdi..aldı eline..şöyle bir baktı..türk parasına benzemiyordu..yabancı
paraların çoğunu da bilirdi..eskiden para koleksiyonu yapardı.yazı kısmında
gömleğine benzer bir leke vardı..biraz daha bakınca aynı lekeydi..korktu..neydi
şimdi bu..tura kısmını merak etti çekinerek..dili tutuldu..o kız..gayri
ihtiyari elinden düşürüverdi..yuvarlandı ve “çlop!” diye bir sesten başka bir
şey duymadı..denize düşmüştü..ürperdi..ne demişti adam giderken..”leke’yi
unutma..at denize gitsin”..kopuk’u görmesi gerekiyordu..kopuk’tu mopuk’tu ama
bazen feylozof gibi şeyler yumurtlardı..
Görmüştü..her zaman ki gibi okey oynuyordu..ıstakasında
14 taş; elinde 14 taş..hiç değişmez fazla taşla oynardı..yoksa kendisine
haksızlık sayardı..boş zamanlarını kahvede, dolu zamanı çok varmış gibi
rıhtımda balık tutardı..eskiden balıkçılık yaparmış..bir teknesi varmış..borç
harca gitmiş..elinden çıkmış..şimdi turistlere kendisi gibi boktan incik boncuk
satarak ancak içki ve kumar parasını çıkarmaktaydı..masasına yaklaşıp “Kopuk,
seninle önemli bir şey konuşacağım..işin uzun sürer mi?” diye kulağına
fısıldadı..
-
Yok be Votkom..son üç el..şunları bir
sövüşleyeyim..konuşalım eyvallah..bir senle konuşuyorum..diğerlerine hırlıyorum..
“sahilde olacağım..bitirir bitirmez gel
yanıma” diyerek karşılık verdi..”ulan neydi şimdi bu, dinine yandığımın..halen
etkisindeyim”..gözleri ufuk çizgisini tarıyordu..hep umut oradaydı galiba..bir
şey gelecek ve O’nu alıp götürecek..ne gelecek idiyse..keşke o parayı
düşürmeseydi denize..Ya kopuk söylediklerine inanmazsa..terelelli..haklı da
olurdu yani..ama birilerine bunu söylemeliydi..içine atsa daha kötü..inanmazsa
inanmasın..
-
Geldim
be Votkom..bu gece tekir’ler benden..iyi tokatladım adamları..ne
kerizler var..o’nlar olmazsa biz ne yapacaktık be Votkom?..acımızdan
düzdürürdük bir tarafımızı..
Yine neşesi yerindeydi..bu iyi
haberdi..anlatacaklarına inanmazsa, güler geçerlerdi işte..”Kopuk akşam beni
gördün ya..seslenmiştin ne bu şıklık diye..?”
-
Hakikaten çok şıktın..iş mi buldun?
Meraklandım ve sevindim be Votkom..
Evet hem de ne iş..anasının örekesini
tersten görecek bir iş..”sorma be Kopuk..o iş olmadı..bir terslik oldu”..ve
anlatmaya başladı en ince ayrıntısına kadar..”ne diyorsun..?” korkarak ve ne
olur inan bu anlattıklarıma der gibi sesi titrekçe sordu..
-
Şu son anlattığın o sahildeki durum bana
başka bir öyküyü hatırlattı..koyunsuz çoban’ın hikayesini duydun mu hiç?..şu
gördügün dağlar var ya..şu gerimizde..hiç dikkat ettin mi..buraların insanları
her yere girer çıkar ama şu dağlara adım atmazlar..hayvanlar bile çekinir..yol
değiştirirler o dağlardan geçmektense..eskiden o dağların adı Koyunlu Dağları’ymış..vaktiyle
bir çoban o dağlarda koyun otlatırmış..buraları böyle kasaba falan
değilmiş..büyükçe bir köymüş..köyün de tek çobanı buymuş..ama halinden hiç
memnun değilmiş..bir gün canına tak etmiş..düşün önüme demiş koyunlara..bir
uçurumun kenarına götürmüş koyunları..en öndekine basmış tekmeyi..yuvarlanmış
koyuncağız uçurumdan aşağıya..diğerleri de durur mu..peşi sıra..koyun milleti
işte..sıra en son koyuna gelince..dillenmiş ve çoban’a dönüp: - bak çoban
efendi..her adım attığında önünde 4 yol çıkacak..hangi yolu seçersen seç
köyünden bir can alacağım..o aldığım canlar’ın geriye kalan canlarını sana
katacağım..sonsuzluğa kadar sana lanetim bu olsun..demiş ve uçurumdan aşağıya
atıvermiş kendini..o günden bu yana o dağlarda koyun sesli çoban’ın sesi yankılanırmış..
Yaşadığı olay ve dinlediği bu öykü iyice bütün vücudunun
kimyasını bozmuştu..”ya..bu sesi sen hiç duydun mu ..doğduğundan beri bu
kasabadasın..”
-
Yok be Votkom..inanmam böyle şeylere..halk
söylencesi işte..senin anlattığın olayla örtüştüğü için anlattım..hangi
defineci ibnelerin uydurması kimbilir..yıllardan beri halkımızı bilmez
misin..ot’a bok’a gördüğü her sakallıya inanırlar..tepelerine getirirler..ne
tırsak adamsın..ne o komünist bozuntusu..kapitalistlerin uydurmasyonlarına
hemen inanıverdin..dönüverdin..aah bu insanlarda göt korkusu yok mu?..her şey
aslında orada başlar orada biter..bizim insanlarımızın beyni orası..tuvalete
girip sıçtıklarında kendilerini filozof sanmaları bundandır galiba..
“ Ama benim yaşadığım olay gerçek be
kopuk..başlarım kapitalist uydurmasyonlarına..beni bilmez misin
sen..”..inanmamıştı işte..gülüp de geçemiyordu..bırak rahatlamayı, iyiden iyiye
beyni sulanmaya başlamıştı..bu gece evde de yalnız kalamazdı..korkuyordu be..ne
yani komünistlerde korkar..insanız be..insanız diyerek kendini avutuyordu..
-
Kalk bakalım..kalk be..geç benim yerime..ben
de senin yerine..şimdi ben senim..sen bensin..inan şimdi..
Haklıydı..toprağın suya muhtaç olduğu
kadar haklıydı..hiçbir şey diyemedi..ne diyebilirdi ki..deli saçması
anlattıklarına..
-
Nerede para..göster..yok..öyle bir olay
yok..yaşamadın sen..kızgın ve kırgın ayrıldın..geldin sahile..için geçti..daha
önce okuduğun bir kitabın etkisinde kaldın..rüyanda gördüğünü yaşadım
sanıyorsun işte bu kadar..lan oğlum..bırak bunları..sabaha kadar bırakmam
seni..bir yetmişlik tekir’im var..söğüşlediklerimden de meze yaparız..iyi bir
demleniriz..ne gam kalır ne keder..ne dersin..boş ver be..kopuk var oğlum hayatında..ne olur bize..!
İyi..hiç olmazsa sabaha kadar kopuk’la
takılsa iyi olacaktı..şimdi şimdi biraz rahatlamıştı..haklı da olabilirdi..ama
yaşamıştı be..yaşamıştı..
her gün düzenli olarak geçerdi bu sokaktan..buraların en
zengin sokağı buydu..konaklar sokağıydı burası..peşi sıra konaklar yirmi metre
arayla karşılıklı dururlardı..çoğunda insan yaşamazdı..asıl ilgilendiği sokağın
en sonunda ve içinde sürekli insanların bulunduğu canlı konaktı..diğerlerinden
ayrılmış gibiydi..kendi başına sokak gibiydi ve diğer konaklardan daha
büyükçeydi..avlu duvarından yüz elli metre ötesinde bir açık alan vardı..yıllar
öncesinden kalma, yüz yıllık diyebileceğimiz çınar ağacı vardı..bu ağacı kesmek
istemişlerdi bir ara..devlet arazisiydi ve belediye istimlak edip ihale usulü
bir müteahhitlik şirketine site yapmasına çalışıyordu..ama buna kim engel
olduysa bu mümkün olmadı..halen belediye ile kimse onlar savaş
halindeydiler..oysa bu sokağın tek süsü ve çocukların tek oyun alanı
burasıydı..her tarafı beton yığınına çevirmeyi gelişme ve büyüme zannedenlerin
borusunu öttürdüğü zamandaydık ne yazık ki..ne ki bu ağacın kesilmesine kendisi
de karşıydı..hem doğacı tarafı buna izin vermiyordu hem de bu konağı buradan
dikizleyebiliyordu rahatlıkla..çünkü bu konakta oturan bir kadına platonik bir
aşk besliyordu..harikulade bir güzelliğe sahip olan kızı bu dünyaya hiç
yakıştırmıyordu..zevk almadığını biliyordu..kendisine yakın buluyordu..belki bu
şatafatlı hayattan kurtarabilecek bir keloğlan çıksaydı, hiç durmaz keloğlanın
peşine takılabilecek görüntüsü vardı yüzünde..o üzgün halinden hemencecik bu
anlamı çıkarmıştı..ve konak kızının keloğlanı neden kendisi olmasındı ..yine
elinde arazi dürbünü, ağacın yere yakın dalına bir kuş gibi tünemişti..bugün
doğum günü partisi vardı Kumru’nun..adını Kumru koymuştu..”sinek gibi
peşindeler..züppeler..iyi giyinmeyle..baba parasıyla Kumrumun aklını
çelemezsiniz..o sizden biri olabilir ama sizin gibi değil işte..mutsuz..sıkıcısınız..dansa
kaldırdı..etme onla dans..”..
Piyanoda Rahmaninov’un Senfonik Danslar çalıyordu..kendisi
parmak uçlarında hareket eden bir balet gibi, Kumrusuna yaklaştı:
-
Dans edelim mi?
-
Neden olmasın, teşekkür ederim..
Harikaydı..dans etmiyor uçuyordu..sevdiğinin yumuşacık başı
koynundaydı..ellerini sevdiğinin parmak uçlarından tutup savurması sonra tekrar
onun sıcaklığı kaybolmadan teninde, kendine doğru çekmesi dans ile şiirselliğin
karışımını veriyordu..dans değildi bu..göğe senfonik gezintiydi..çünkü bulutlar
kanat takmış melek gibiydi yanlarında..gökyüzündeydiler ve ayaklar yer
çekiminden habersizdi..
-
Dansı kimden öğrendiniz..?
-
Hiç kimseden..doğaçlama yapıyorum..dansa karşı
içimde karşı konulamaz bir istek vardı her zaman..
-
Keşke bir dans hocası tutsaydınız madem..bu
kadar dans etmeyi seviyor idiyseniz..
-
Efendim anlamadım Kumru hanım..
-
Etrafa çaktırmayayım, sizi mahcup duruma
sokmayayım diye ayağıma bastığınızı ikidir gizlemeye çalışıyorum..iki dakika
bana uyabilirseniz kurtulmuş oluruz bu eziyetten..
Ağaçta bir baykuştu şimdi..kızıl baykuş..rüyasında bile dans
edememişti işte..kendi rüyasında..”ya ben ne beceriksiz, işe yaramayan bir
hödüğüm..evet hödük..” diye kendisine söylenmeye devam etti..”balkona
çıktı..yalnız..heey, ben buradayım..beni bekliyorsun hayatın boyunca..gelemem
diyorum ben sana..gelemem dans etmesini bile bilmiyorum ne yazık ki..keloğlanım
ben..” “..hiç yalnız bırakırlar mı, sizden sıkılıp hava almaya çıktı, biraz
rahat bırakın Kumru mu..”..bir elinde dürbün..avucunu dudaklarına değdirdi ve
açtı Kumrusu’na doğru öpücükle üfledi..o esnada kızın saçları
dalgalandı..hafifçe gülümseme belirdi dudaklarında..”bu bendim bir
tanem..bendim..” dedi içinden ağaç baykuşu..”hay allah..bunlar nereden çıktı
şimdi?..iyice tüneyim buraya..” o esnada iki gölge ağaca yanaşmaya başladı..”ne
yapıyorlar bunlar..tüüh allah belanızı versin..” Bu ağacın kesilmesine en çok
itiraz edenler de bunlar olmuştur sanırım..”ulan, biz nereye işeyeceğiz..”
diye..
-
Bu konağın bir öyküsü var azizim..
-
Duymuştum, ama bir de sen anlat, belki seninki
farklıdır..
-
…
-
Gerçek midir acaba..bir gün ninemler canlı şahit
olmuşlar..gerçek olduğuna inanıyorum..
İki gölge uzaklaşırken, konuşmaları devam ediyordu..
-
Bizimki ne kükredi be..
-
Kükredi ama sonra tevil etti..
-
Hiç yaramıyor ne yapsa size..
-
Ne yaptı ki yarasın allasen..
yakında batı yeni bir sosyal site bulur onlar
sosyalleşirken..bize neden sonra gelir ve bolca küfürleşiriz yeni sosyal siteden..
ne kadar küfür yok desem de..yağmur gibi şemsiye tutmuyor
mübarek..o kadar mutluyuz ki hayatı küfürle eşdeğer tuttuk yaşayıp
gidiyoruz..pöh!
ne yaptılar bilmiyorum ama başardılar sanırım..yüreğimde
o'na karşı duyduğum büyük aşkı çıkardılar..ve çok rahatladılar..
umarım rahatlamışlardır..uğraştıklarına değsin bari..benim
işime yaramadı bari kendilerine yarasın..yalnızlığımla mutlu olmaya bakayım..
adam gibi aşık olmanın bu devirde çok sakıncası
varmış,tecrübeyle sabitledim.aşk mı..uzak dursun..kuyruğu titretmenin hiç
gereği yok doğrusu..
hem o beni en az benim kadar sevmemiş doğrusu..nereden mi
biliyorum?karşıma çıkar ne diyorsun sen,seni senden daha çok seviyorum
diyebilirdi..
ve sayelerinde o kadar insan girdi ki hayatıma..ve
hiçbirisini doğru dürüst tanımıyorum bile..hepsi birbirinden rezalet ve
küfürbaz..
onlara bakıp,bir sürü küfür yiyorum bu benim için bu dünyada
cezam olsun..bedenim tüm günahları burada döksün..arınıp gideyim o tarafa..
ne güzel zamanın gerisinde ve ilerisinde dönüp durup tüm günahlarından
arınmak..şu an'ı yaşayamıyorum..yaşayıp da ne olacak..
bilmiyorum belki sadece ellerim yanacak..razı mıyım..ya
yüzüm ve gözüm..tüm çirkinliklere onlar şahit değil mi?
cennet ve cehennem arasında tercih yapmam gerekiyor..her iki
taraftan da tanıdıklarım var ve bu yüzden araf'ı tercih ettim..
ve cehennemdeki tanıdıklarımı kurtarmaya çalışıyorum bu
yüzden tüm alışverişim..onlar yerine bedenimi siper etmem isteniyor..bunu
yapacağım..
bben kim miyim?zamanın çok ötelerinde kaybolan bir tür zaman
polisi..bilim kurgu filmlerinden fırlamış bir kedi gibi balık kılçığı
topluyorum..
ve kurt postuna girmiş lağım farelerini..bu dünyayı veba
salgınından kurtarmaya gönderilmiş peperuhi..
başarabilir miyim, şu an bu mümkün
görünmüyor..hastayım..henüz sinerji yaratamadı zaman meleğim..
git o zaman..kendimden gittim..sen halen orada ne durursun
ki..
TEZEL (REFİK ŞİMŞEK) KARABANDOĞLU
(4’LÜ-LEKE-taslak roman..taslak romanlarımdan seçmeler..)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder