8 Ekim 2011 Cumartesi

4’LÜ



LEKE

     Alelacele sokağa fırlamıştı..çok önemli bir görüşme yapacaktı..yetişmesi ve işi kapması lazımdı..çünkü bu iş o’nun son şansıydı..hiçbir zaman sevdiği işlerde çalışamamıştı..zorunlu yerlerde mutsuzca sırf birilerinin gönlü olsun diye birçok işe girip çıkmıştı..aah, ilk defa istediği gibi bir iş karşına çıkmıştı işte..ama bu kez de bir sorunu vardı ve çok önemli bir sorundu bu..bu kez dişli bir rakibi vardı..uyuzun biriydi bu..birçok yabancı dil bilmesine rağmen kültürden, sanattan, yaşamdan anlamayan uyuz hödüğün biriydi..biraz da kendisinden gençti tabii..avantajları yok değildi..dış görünüşü ve konuşması düzgündü kendisinden..ama duyguları yoktu..önemli olan duygular değil miydi? Değildi işte..gerçek hayatta bu böyleydi..bu kez bu işi kendisi kapacak ve hayatını bir düzene sokabilecekti..çok şık ve markalı beyaz bir gömlek, altına yine marka siyah kumaş pantolon, yine marka hakikaten çok cesur bir ayakkabı almıştı sırf bu görüşme için..bunlar için tüm limitlerini kullanmıştı..cebinde sadece 20 tl vardı..başka yerden gelebilecek parasal imkanı da yoktu..bu sondu..işveren görüşmeci uyuz rakibiyle aynı anda akşam yemeğinde buluşma teklif etmişti..neden aynı anda anlayamamıştı ve üstüne çok bozulmuştu bu duruma..avantajı da olabilirdi..aynı anda..o mekanik sese karşı, duygu yüklü, şiirsel şivesiyle karşısındakini etkileyebilirdi..aynanın karşısında o kadar tirat’lar yaptı ve buna hazırlandı ki, siyasetçiler bunu görseydi o an, şimdiden sandalyesini altından çekmeye çalışırlardı..

     Arada sırada vitrinlere bakıyor, insanlara çarpmamak ve onların teri gömleğine sinmemesine özen gösteriyordu..hava güzeldi..kafe’lerden sokağa kaldırımlara taşılmış, insanlar gevezelik yapıyorlardı masalarda..biri seslendi: “Votkom nereye?”. Hay senin Votkom’una da sana da..nerden gördün be! İşim rast gitmez şimdi..arada sırada bununla meyhanede içer, mahalle kahvesinde tavla atarlardı..çok sevmezdi..ama bu koca şehirde tek takıldığı arkadaşı da buydu..”Kopuk” derlerdi..kendisi de böyle seslenirdi..gerçek adı Berdi’ydi..”çok acelem var Kopuk, yetişmem gereken randevum var.” “Ula parayı mı buldun?..ne bu şıklık?..gece iki tek atarız senden..”..”atarız, atarız merak etme..bu işin sonu bir olsun hele..sonra görüşürüz..oyalama beni”..he bu iş olsun da senle vakit geçireceğim işim bitmiş..diye küstahça düşündü..dönüp baktı arkadaşına, ve kayıtsızca hızlıca adımlarla sokağın sonuna yürümeye başladı..

     Neredeydi bu..işte burası..ne diye Türkçe isim koymazlar ki..bu kadar kendi dilinden utanan millet az bulunur yer yüzünde..Tanzimat’tan beri bu ecnebi merakı yok muydu genlerimizde o kadar yani..hayır taklitçiyiz..ürettiğimiz falan yok..hep tüketici, taklitçi..hedef de koyuyoruz ya bu halle..hayal aynasında cüce devler..devasa bir yer..dış görünüşü böyleyse iç’i nasıldır kimbilir..paniklemişti..”çatal, bıçağı karıştırmasam bari” diye aklı oynaşmaya başlamıştı kendisiyle..aynada kendisiyle konuşmaya pek benzemeyecekti anlaşılan..şöyle bir baktı ve süzdü “lüküs restoranı”..kirli sarı taş duvarlar, ahşap bir kapı, kapının üstünde rolyefler..sadece kartal başına o kadar dikkatli bakmıştı ki..bir an acaba benim atalarım mı diye düşünmedi değil..kendini kartal gibi görürdü hep..komünist bir kartal..kapitalizmden, liberalizmden hiç hazzetmezdi..marksisti ama inançlı bir Marksist..Cemil Meriç versiyonu komünist..şimdi tam göbeğine gidiveriyordu liberalizmin..ama  ne yapabilirdi ki..bu iş o’nun son hamlesiydi..işi alamazsa ne faydası dokunabilirdi ki bu dünyaya..beş parasız komünist..çekinerek kapı tokmağına asıldı..açılmadı tabii..iyice panikledi..zil gibi bir şey de yok..içeri giremeden dışarı çıkıverdik diye akıl oynaşmalarına devam etti..tam kapı tokmağına bir kez daha hareketlenirken kapı içeri doğru açıldı..kendinden çok daha şık bir adam: “Buyurun efendim, hoş geldiniz!..rezervasyonunuz var mı?” diye şöyle kendisini üsten aşağıya süzerek, hatta kendince küçümseyerek sordu. İnanamıyordu, ne yani beğenmemiş miydi şimdi bu diye söylendi kendince..kapı görevlisi bile beğenmemişti kendisini..bozma moralini be Votkom..diye aklınca moral yüklemesi yaptı kendisine..kapı görevlisi altı üstü..”evet var!” dedi sertçe..İsmini söyledi..salona buyur edildi..içeri adımını attı, anlatılmazdı..yutkundu..kalbi titredi..kalp ile gözyaşı arasında bir ilişki var mıydı..var idiyse şu an kendisi kanıtlıyordu işte..gözü nemlendi..koca bir salon ve kendisi mini minnacık bir zerreydi şimdi..tavan gökyüzü gibi uzak göründü kendisine..mavi miydi ne..gökyüzünü mü kopyalayıp yapıştırmışlardı ne? Gökyüzüyse balıkların orada ne işi vardı..? Tavana baka kaldı..öylece gökyüzünden akvaryum yapmışlar, içine balıkları doldurmuşlar ve burjuva ibnelerine, liboş yavşaklara seyirlik yapmışlar..yook ben bunlar gibi olamam..gözünü seveyim benim sahilimin, takalarımın, kayıklarımın, yakamozlarımın, yosunumun..gözünü seveyim o güzelim sahilde içtiğim votkalarımın, rakımın..yok ben gideyim en iyisi diye geri dönmeye kalkıştı..hayır yapamazdı..son şanstı bu..    

     Ne olacaksa olsun diye şöyle bir salona göz gezdirdi..görmüştü..”eyvah, benden önce gelmiş..yalaka..ben sana gösteririm..bu işi senden kapacağım!”..söylenerek yürümeye başladı..işi verecek adam çok mu sadeydi yoksa salonun ihtişamından kendisi mi öyle görüyordu bilemiyordu..bir tek o masaya kilitlendi..diğer masalar umurunda bile değildi..ayrıntıydı ve ayrıntılarla uğraşacak zaman değildi şimdi.. masaya doğru yürüyordu yürümesine ama kendisi bunun farkında mıydı bunu da bilemiyordu..çok yaklaşmıştı..nerdeyse göz göze geleceklerken yan masalardan bir gölge ayağa mı kalkmıştı ne..elinde fincan ve gömleğine doğru yayılan bir sıcaklık..ne olduğunu anlayamamıştı bile..bir anda olanlar olmuştu..bembeyaz gömleğe sımsıcak bir Türk Kahvesi lekesi..şimdi gömleğiyle aynı renkteydi..her şey sona ermişti..bütün beyaz umutları bir kahve lekesine kurban edilmişti..”tüh a..k..im” diye ağzından kaçırıvermişti işte..aslında hiç kullanmaz kullananlardan da nefret ederdi..hatta zor olsun diye türk dil kurumu’na öneri de getirmeyi düşünüyordu..şöyle söylerken insan yorulsun ve artık bu kötü sözcüğü kullanmasınlar diye..mahalle kahvelerinde nokta yerine bu sözcüğü kullanıyorlar..düşünsenize bir çay ver a..k..,su getir kahveci a..k….of! hiç sevmezdi ki..ama şimdiki durumuna bundan daha iyi tabir kullanılamazdı..tam bu duruma uygundu..

-          Afedersiniz..çok pardon beyefendi..masada yer değiştirirken siz önüme geçtiniz..çok özür dilerim..istemeden oldu..
     Gölge güzel bir kadındı ama bunu görebilecek bir durumda değildi..ve üstüne üstlük kahveyi üstüne şelaleleyen kendisi değilmiş gibi, suçun yarısını kendisine atıvermez mi?..   “siz ne yaptığınızın farkında mısınız? hayatımı bitirdiniz hanımefendi..” kızgın ve panikle bu tümceyi söyleyebildi ancak..hayır ne yapacaktı..geri dönse dip, bu haliyle masaya varsa bir başka dip..
-          Çok üzgünüm beyefendi, alt tarafı bir gömlek..telafi edebilirim..lütfen bir fırsat verin..evim çok yakında..veya yeni bir gömlek aynısından hemen gidip aldırayım..lütfen çok üzüldüm..inanın bunu telafi etmeme izin verin..
     Ne diyordu bu..hayatımı nasıl telafi edeceksiniz diye aklından sövüp sayıyordu..belki de söylüyordu bunları o’na..aklı uçup gitmişti..evi yakınmış..bluzunu mu verecekti kendisine..alın bunla idare ediverin..gömlekten bahsediyor..gömlek mömlek beni ilgilendirmiyor..beni bu iş ilgilendiriyor tamam mı?..

-          Erkek arkadaşımın buna benzer bir gömleği olabilir diye düşünüyorum..ne var bunda..bu kadarı çok fazla..
     Vay vay vay!..erkek arkadaşının soyunma odası..anadolu çocuğusun oğlum..anlamazsın sen..akıl oynaşmaları o kadar hızlanmıştı ki..hem sakar, hem küstah..para da uzatır şimdi bu..

-          Buyurun parasını, fazlasıyla karşılar sanıyorum..çok uzattık..elimden geleni yaptığıma inanıyorum..
   Çekil be kadın..bela mısın..ben senin gömlek dilencin değilim..soyunma odana yeni bir gömlek alırsın bu da benden olsun..diye söylendi aklından..neden sonra salona bakabilmişti..herkes tabii ki bunlara bakıyordu..çok utanmıştı..kadın üzgün vaziyette masasına ilişmiş..ve gözleri nemlenmişti..yanındakiler teselli eder durumda idiler..artık geri dönüş yoktu..bu durumda karşılarına geçecekti..iki adım attı..uyuz rakibi ayağa kalktı..kibarca işverenin elini sıktı..teşekkür etti..hayırlı olsun geri bildirimiyle dünyası başına yıkıldı..işi o kapmıştı..”merhabalar..geciktim ama bu benden kaynaklanan bir nedenden dolayı değil, siz de gördünüz durumu..öyle değil mi”

-          Merhabalar..hoş geldiniz..ama maalesef iş ortağımı buldum..üzgünüm..umarım gelecek günler umut dolu olsun sizin adınıza..ilginize teşekkür ederim..
     Hayır dedi..bana da bir fırsat vermeniz gerekir..ne olursa olsun..iş ahlakı bunu gerektirir..fırsat eşitliği..bu işi çok istiyorum..inanamıyordu..adam; üstüne,başına dikkatlice göz gezdirdikten sonra gömleğindeki o kahve lekesine bakmaya başladı..şimdi kendisiyle değil sanki muhatabı o lekeydi ve o’na bizim şirkette her şeyin bir çözümü vardır..hız ve zaman çok önemlidir..şu an bir lekeyle konuştuğumu fark etmiş olman lazım..üstünü çıkarsaydın ve öyle gelseydin karşıma daha çözümsel olurdu..hoşçakalın..bunları bir lekeye demişti..geri döndü..bir hiçti..allah’ın dünyaya kovaladığı sürgün bir forsaydı..salonun ihtişamı bir anda sona ermişti..hayatı gibi..masalarda oturanları domuz gibi görmeye başlamış..üstündekilerde ağıl pisliğinden başka bir şey değildi..pezevenk beyefendiler ve onların boyalı fahişeleri..hepinize lanet olsun..ulan sizden iş dileyende kabahat..soygun yapanlar..para için adam vuranlar geçti gözlerinin önünden..hepsine hak vermeye başlamıştı şimdi..çok fazla uç fikirlerde gidip gelmeye başladı..terörist mi olalım be..”efendim gidiyor musunuz?”.. içeri girerken küçümseyen papyon kılıklı bu kez acıyarak sormuştu..yok şurdan bana da bir papyon yelek ayarla..biraz bu domuzlara pislik yedirmem gerek..”evet gidiyorum..iyi akşamlar..lordum..”..”iyi akşamlar..teşekkürler beyefendi..”..beyefendiler götürsün seni..

     Kaldırımlardaydı..ne yapacaktı..zavallı “Kopuk Berdi”’ye sayıp durmaktaydı..bu dünya hep böyleydi galiba..domuzlardan kızan..gariban sokak köpeklerine yüklenirdi..bu kez de böyle olmuştu..”ulan kopuk..seni gördüm ilk..bir görünme be..işim rast gitmedi işte..allah belanı versin e mi?”..en iyisi sahile inmek diye düşündü..eve gitse ne yapacaktı..”ulan bir 35’lik alacak param bile yok!.. bir bira’ya sürücülere bile izin veriliyor..iki bira beni esinletmez..üç bira’ya bir lira eksik..oof..tüküreyim bu hayata..”..sahilde, her zaman denizi seyrettiği bir taş vardı..kaya parçası..deniz yükselince, dalgalar arasında ağrı dağı gibi yükselirdi..deniz küçülünce kendisi de bir kaya parçası oluverirdi..oradaydı..ve denize sövmeye başladı şimdi..yakamozlardan nefret ediyor..dalgalara giydiriyordu..hele yoldan balıkçı teknelerine sesli sesli “denizi’de alın evinize götürün..pis midenize indirin” diye bağırıyordu..allahtan kıyıya çok yakın değillerdi..yoksa bunu duyan balıkçı ağabeyler fena benzetirlerdi..

-          Merhaba Votkom..nasıl gidiyor hayat?
     Bu ses, hiç yabancısı değildi..sesin geldiği tarafa başını çevirdi..tuhaf giyimli bir adam..buraların insanına pek benzemiyordu..giyimiyle..hatta duruşuyla..ayakta sandalyeye oturur gibi duran bir adam..oysa hiç de öyle biri gibi görünmüyordu..”sen de nereden çıktın be!..ne istiyorsun..çek git..hiç çekemem moruk..keyfim yok..para mara da yok..git başkasına..”

-          İyi ya işte..ben de bunun için geldim..
     Para mı verecekti bu..manyaklara geldik..ulan kopuk hep senin gibilerle gecemizi geçiriyoruz..”dilenci mi sandınız..kimsenin parasına ihtiyacım yok..ama yanında 35’lik Tekir’in varsa eyvallah, birlikte piizleniriz..yoksa..hiç uğraşamam seninle..”

-          Sana bir anlaşma teklifi sunmak istiyorum..kabul edip etmemen sana ait bir karar, zorlamam..kabul etmezsen çeker giderim..kabul edersen ve anlaşmaya harfiyen uyarsan..ne istersen o olursun..ne diyorsun şimdi?
     Banka mı soyduracak, adam mı vurduracak..ne yaptıracak..soytarı sandı..az önce “malikane”’den çıkarken düşündükleri geldi aklına..tövbe..tövbe..inanmazdı böyle şeylere..”babalara geldin..ecinnilere mi karışıyorum nedir?”..biraz tırsmıştı..eskiden insan kılığına giren cinler varmış, ıssız, izbe yerlerde insanlara görünür bunlara seslenir, sigara, kibrit gibi şeyler istermiş..cevap verirsen “attaya” gönderirlermiş..böyle bir durumda hemen ayaklara bakıldığını eğer ayakları tersse cin, düzse insan olduğu söylenegelirdi..hemen ayaklarına çaktırmadan bakıverdi..hiçbir anormallik yoktu..adam bunu anlamış gibiydi..ve pis bir kahkaha atıverdi..dalgalar kıyıya daha bir sıkı vurdu..adamın kahkahasına karşılık vermiş gibi..korkmuş muydu..hem de nasıl..ama son bir erkeklik yaptı..ne teklif edeceksen et deyiverdi..nasılsa kabul etmeyecek..çekip gidecekti böylece..başka bir kaçışı yoktu..”

-          Sana dörtlü bir yaşam sunuyorum..birini seçeceksin..üçünü zihninden, birini sahiden..ama hiç kimse hangi hayatı seçtiğini bilmeyecek..sen dahi..o’nu finalde ben sana söyleyeceğim..dikkat senin en önemli vasfın olacak..trafik kurallarına uyacaksın..yoksa..sen anlarsın..şimdi kabul edip etmemen sana bağlı..bu işin sonunda başarırsan istediğin her şeyi olabilirsin..uyarıyorum..üçünün sonu ölüm..birinin sonu mükafat ve istediğin bir yaşam..
     “Tanrı mısın ulan, tövbe tövbe..manyak mı..satanist misin nesin..allah allah..” Titriyordu..korkudandı tabii ki..hayır bunu kabul edemezdi..kendisini deli görüyordu ama böylesini gördükten sonra halinden şükretmeye başladı..”ben istediğim yaşamı tercih etmişim..doğuştan..anamdan çıktım ve bu yaşıma kadar geldim..varın gidin yolunuza..boğaz köprüsünü başkasına satın lütfen..”  Az önceki sertliğinden hiçbir eser kalmamıştı bünyesinde..hiç yoluna gitmek de vardı bu işin sonunda..ses tanıdık ama adamı hayatında ilk defa görüyordu..lakabını biliyordu..yoksa kopuk’un bir oyunu muydu? Olabilirdi..bir keresinde rıhtımda olta atmış balık tutmaya çalışan emekli bir amcaya yaptığı oyunu aklına getirince kesin kopuk ibnesinin bir oyunuydu..”ulan aklını alacağım senin..görürsün sen..fil gibi içireceğim..köpeklerle seviştireceğim seni..”..adam oltayı atmış bir yandan gazetesini okuyor..hiç üşenme sen..o ılık sonbahar gününde gir denize beyaz donla..çarşıdan aldığın alabalığı adamın oltasına as..kahvede, evde, her yerde zavallı amcacığımın tek anlattığı hikayesi bu oldu..halen de anlatır durur..denizden alabalık çıkardım diye..

-          Pekala..teklif var ısrar yok..şimdilik hoşça kal..görüşeceğiz seninle yeniden..bekle..haa! leke’yi sakın unutma..at denize gitsin..
     Ulan bu karanlıkta o leke’yi nasıl gördün be adam! Diye söylendi..adam giderken arkasına baka kaldı..sevinmişti..korktuğu gibi olmamıştı..rahatlarken..bir medeni tıkırtı duydu..ayağının dibine kadar yuvarlandı..bozukluğa benziyordu..1 tl’miydi ne..adamdan düştü..üç bira içebilirdi..aldı eline..şöyle bir baktı..türk parasına benzemiyordu..yabancı paraların çoğunu da bilirdi..eskiden para koleksiyonu yapardı.yazı kısmında gömleğine benzer bir leke vardı..biraz daha bakınca aynı lekeydi..korktu..neydi şimdi bu..tura kısmını merak etti çekinerek..dili tutuldu..o kız..gayri ihtiyari elinden düşürüverdi..yuvarlandı ve “çlop!” diye bir sesten başka bir şey duymadı..denize düşmüştü..ürperdi..ne demişti adam giderken..”leke’yi unutma..at denize gitsin”..kopuk’u görmesi gerekiyordu..kopuk’tu mopuk’tu ama bazen feylozof gibi şeyler yumurtlardı..

     Görmüştü..her zaman ki gibi okey oynuyordu..ıstakasında 14 taş; elinde 14 taş..hiç değişmez fazla taşla oynardı..yoksa kendisine haksızlık sayardı..boş zamanlarını kahvede, dolu zamanı çok varmış gibi rıhtımda balık tutardı..eskiden balıkçılık yaparmış..bir teknesi varmış..borç harca gitmiş..elinden çıkmış..şimdi turistlere kendisi gibi boktan incik boncuk satarak ancak içki ve kumar parasını çıkarmaktaydı..masasına yaklaşıp “Kopuk, seninle önemli bir şey konuşacağım..işin uzun sürer mi?” diye kulağına fısıldadı..
-          Yok be Votkom..son üç el..şunları bir sövüşleyeyim..konuşalım eyvallah..bir senle konuşuyorum..diğerlerine hırlıyorum..

     “sahilde olacağım..bitirir bitirmez gel yanıma” diyerek karşılık verdi..”ulan neydi şimdi bu, dinine yandığımın..halen etkisindeyim”..gözleri ufuk çizgisini tarıyordu..hep umut oradaydı galiba..bir şey gelecek ve O’nu alıp götürecek..ne gelecek idiyse..keşke o parayı düşürmeseydi denize..Ya kopuk söylediklerine inanmazsa..terelelli..haklı da olurdu yani..ama birilerine bunu söylemeliydi..içine atsa daha kötü..inanmazsa inanmasın..

-          Geldim  be Votkom..bu gece tekir’ler benden..iyi tokatladım adamları..ne kerizler var..o’nlar olmazsa biz ne yapacaktık be Votkom?..acımızdan düzdürürdük bir tarafımızı..
     Yine neşesi yerindeydi..bu iyi haberdi..anlatacaklarına inanmazsa, güler geçerlerdi işte..”Kopuk akşam beni gördün ya..seslenmiştin ne bu şıklık diye..?”

-          Hakikaten çok şıktın..iş mi buldun? Meraklandım ve sevindim be Votkom..
     Evet hem de ne iş..anasının örekesini tersten görecek bir iş..”sorma be Kopuk..o iş olmadı..bir terslik oldu”..ve anlatmaya başladı en ince ayrıntısına kadar..”ne diyorsun..?” korkarak ve ne olur inan bu anlattıklarıma der gibi sesi titrekçe sordu..

-          Şu son anlattığın o sahildeki durum bana başka bir öyküyü hatırlattı..koyunsuz çoban’ın hikayesini duydun mu hiç?..şu gördügün dağlar var ya..şu gerimizde..hiç dikkat ettin mi..buraların insanları her yere girer çıkar ama şu dağlara adım atmazlar..hayvanlar bile çekinir..yol değiştirirler o dağlardan geçmektense..eskiden o dağların adı Koyunlu Dağları’ymış..vaktiyle bir çoban o dağlarda koyun otlatırmış..buraları böyle kasaba falan değilmiş..büyükçe bir köymüş..köyün de tek çobanı buymuş..ama halinden hiç memnun değilmiş..bir gün canına tak etmiş..düşün önüme demiş koyunlara..bir uçurumun kenarına götürmüş koyunları..en öndekine basmış tekmeyi..yuvarlanmış koyuncağız uçurumdan aşağıya..diğerleri de durur mu..peşi sıra..koyun milleti işte..sıra en son koyuna gelince..dillenmiş ve çoban’a dönüp: - bak çoban efendi..her adım attığında önünde 4 yol çıkacak..hangi yolu seçersen seç köyünden bir can alacağım..o aldığım canlar’ın geriye kalan canlarını sana katacağım..sonsuzluğa kadar sana lanetim bu olsun..demiş ve uçurumdan aşağıya atıvermiş kendini..o günden bu yana o dağlarda koyun sesli çoban’ın sesi yankılanırmış..
     Yaşadığı olay ve  dinlediği bu öykü iyice bütün vücudunun kimyasını bozmuştu..”ya..bu sesi sen hiç duydun mu ..doğduğundan beri bu kasabadasın..”

-          Yok be Votkom..inanmam böyle şeylere..halk söylencesi işte..senin anlattığın olayla örtüştüğü için anlattım..hangi defineci ibnelerin uydurması kimbilir..yıllardan beri halkımızı bilmez misin..ot’a bok’a gördüğü her sakallıya inanırlar..tepelerine getirirler..ne tırsak adamsın..ne o komünist bozuntusu..kapitalistlerin uydurmasyonlarına hemen inanıverdin..dönüverdin..aah bu insanlarda göt korkusu yok mu?..her şey aslında orada başlar orada biter..bizim insanlarımızın beyni orası..tuvalete girip sıçtıklarında kendilerini filozof sanmaları bundandır galiba..
     “ Ama benim yaşadığım olay gerçek be kopuk..başlarım kapitalist uydurmasyonlarına..beni bilmez misin sen..”..inanmamıştı işte..gülüp de geçemiyordu..bırak rahatlamayı, iyiden iyiye beyni sulanmaya başlamıştı..bu gece evde de yalnız kalamazdı..korkuyordu be..ne yani komünistlerde korkar..insanız be..insanız diyerek kendini avutuyordu..

-          Kalk bakalım..kalk be..geç benim yerime..ben de senin yerine..şimdi ben senim..sen bensin..inan şimdi..
     Haklıydı..toprağın suya muhtaç olduğu kadar haklıydı..hiçbir şey diyemedi..ne diyebilirdi ki..deli saçması anlattıklarına..

-          Nerede para..göster..yok..öyle bir olay yok..yaşamadın sen..kızgın ve kırgın ayrıldın..geldin sahile..için geçti..daha önce okuduğun bir kitabın etkisinde kaldın..rüyanda gördüğünü yaşadım sanıyorsun işte bu kadar..lan oğlum..bırak bunları..sabaha kadar bırakmam seni..bir yetmişlik tekir’im var..söğüşlediklerimden de meze yaparız..iyi bir demleniriz..ne gam kalır ne keder..ne dersin..boş ver  be..kopuk var oğlum hayatında..ne olur bize..!
     İyi..hiç olmazsa sabaha kadar kopuk’la takılsa iyi olacaktı..şimdi şimdi biraz rahatlamıştı..haklı da olabilirdi..ama yaşamıştı be..yaşamıştı..


her gün düzenli olarak geçerdi bu sokaktan..buraların en zengin sokağı buydu..konaklar sokağıydı burası..peşi sıra konaklar yirmi metre arayla karşılıklı dururlardı..çoğunda insan yaşamazdı..asıl ilgilendiği sokağın en sonunda ve içinde sürekli insanların bulunduğu canlı konaktı..diğerlerinden ayrılmış gibiydi..kendi başına sokak gibiydi ve diğer konaklardan daha büyükçeydi..avlu duvarından yüz elli metre ötesinde bir açık alan vardı..yıllar öncesinden kalma, yüz yıllık diyebileceğimiz çınar ağacı vardı..bu ağacı kesmek istemişlerdi bir ara..devlet arazisiydi ve belediye istimlak edip ihale usulü bir müteahhitlik şirketine site yapmasına çalışıyordu..ama buna kim engel olduysa bu mümkün olmadı..halen belediye ile kimse onlar savaş halindeydiler..oysa bu sokağın tek süsü ve çocukların tek oyun alanı burasıydı..her tarafı beton yığınına çevirmeyi gelişme ve büyüme zannedenlerin borusunu öttürdüğü zamandaydık ne yazık ki..ne ki bu ağacın kesilmesine kendisi de karşıydı..hem doğacı tarafı buna izin vermiyordu hem de bu konağı buradan dikizleyebiliyordu rahatlıkla..çünkü bu konakta oturan bir kadına platonik bir aşk besliyordu..harikulade bir güzelliğe sahip olan kızı bu dünyaya hiç yakıştırmıyordu..zevk almadığını biliyordu..kendisine yakın buluyordu..belki bu şatafatlı hayattan kurtarabilecek bir keloğlan çıksaydı, hiç durmaz keloğlanın peşine takılabilecek görüntüsü vardı yüzünde..o üzgün halinden hemencecik bu anlamı çıkarmıştı..ve konak kızının keloğlanı neden kendisi olmasındı ..yine elinde arazi dürbünü, ağacın yere yakın dalına bir kuş gibi tünemişti..bugün doğum günü partisi vardı Kumru’nun..adını Kumru koymuştu..”sinek gibi peşindeler..züppeler..iyi giyinmeyle..baba parasıyla Kumrumun aklını çelemezsiniz..o sizden biri olabilir ama sizin gibi değil işte..mutsuz..sıkıcısınız..dansa kaldırdı..etme onla dans..”..

Piyanoda Rahmaninov’un Senfonik Danslar çalıyordu..kendisi parmak uçlarında hareket eden bir balet gibi, Kumrusuna yaklaştı:

-          Dans edelim mi?

-          Neden olmasın, teşekkür ederim..
Harikaydı..dans etmiyor uçuyordu..sevdiğinin yumuşacık başı koynundaydı..ellerini sevdiğinin parmak uçlarından tutup savurması sonra tekrar onun sıcaklığı kaybolmadan teninde, kendine doğru çekmesi dans ile şiirselliğin karışımını veriyordu..dans değildi bu..göğe senfonik gezintiydi..çünkü bulutlar kanat takmış melek gibiydi yanlarında..gökyüzündeydiler ve ayaklar yer çekiminden habersizdi..
-          Dansı kimden öğrendiniz..?
-          Hiç kimseden..doğaçlama yapıyorum..dansa karşı içimde karşı konulamaz bir istek vardı her zaman..
-          Keşke bir dans hocası tutsaydınız madem..bu kadar dans etmeyi seviyor idiyseniz..
-          Efendim anlamadım Kumru hanım..
-          Etrafa çaktırmayayım, sizi mahcup duruma sokmayayım diye ayağıma bastığınızı ikidir gizlemeye çalışıyorum..iki dakika bana uyabilirseniz kurtulmuş oluruz bu eziyetten..
Ağaçta bir baykuştu şimdi..kızıl baykuş..rüyasında bile dans edememişti işte..kendi rüyasında..”ya ben ne beceriksiz, işe yaramayan bir hödüğüm..evet hödük..” diye kendisine söylenmeye devam etti..”balkona çıktı..yalnız..heey, ben buradayım..beni bekliyorsun hayatın boyunca..gelemem diyorum ben sana..gelemem dans etmesini bile bilmiyorum ne yazık ki..keloğlanım ben..” “..hiç yalnız bırakırlar mı, sizden sıkılıp hava almaya çıktı, biraz rahat bırakın Kumru mu..”..bir elinde dürbün..avucunu dudaklarına değdirdi ve açtı Kumrusu’na doğru öpücükle üfledi..o esnada kızın saçları dalgalandı..hafifçe gülümseme belirdi dudaklarında..”bu bendim bir tanem..bendim..” dedi içinden ağaç baykuşu..”hay allah..bunlar nereden çıktı şimdi?..iyice tüneyim buraya..” o esnada iki gölge ağaca yanaşmaya başladı..”ne yapıyorlar bunlar..tüüh allah belanızı versin..” Bu ağacın kesilmesine en çok itiraz edenler de bunlar olmuştur sanırım..”ulan, biz nereye işeyeceğiz..” diye..
-          Bu konağın bir öyküsü var azizim..
-          Duymuştum, ama bir de sen anlat, belki seninki farklıdır..
-         
-          Gerçek midir acaba..bir gün ninemler canlı şahit olmuşlar..gerçek olduğuna inanıyorum..
İki gölge uzaklaşırken, konuşmaları devam ediyordu..
-          Bizimki ne kükredi be..
-          Kükredi ama sonra tevil etti..
-          Hiç yaramıyor ne yapsa size..
-          Ne yaptı ki yarasın allasen..



yakında batı yeni bir sosyal site bulur onlar sosyalleşirken..bize neden sonra gelir ve bolca küfürleşiriz yeni sosyal siteden..
ne kadar küfür yok desem de..yağmur gibi şemsiye tutmuyor mübarek..o kadar mutluyuz ki hayatı küfürle eşdeğer tuttuk yaşayıp gidiyoruz..pöh!
ne yaptılar bilmiyorum ama başardılar sanırım..yüreğimde o'na karşı duyduğum büyük aşkı çıkardılar..ve çok rahatladılar..
umarım rahatlamışlardır..uğraştıklarına değsin bari..benim işime yaramadı bari kendilerine yarasın..yalnızlığımla mutlu olmaya bakayım..
adam gibi aşık olmanın bu devirde çok sakıncası varmış,tecrübeyle sabitledim.aşk mı..uzak dursun..kuyruğu titretmenin hiç gereği yok doğrusu..
hem o beni en az benim kadar sevmemiş doğrusu..nereden mi biliyorum?karşıma çıkar ne diyorsun sen,seni senden daha çok seviyorum diyebilirdi..
ve sayelerinde o kadar insan girdi ki hayatıma..ve hiçbirisini doğru dürüst tanımıyorum bile..hepsi birbirinden rezalet ve küfürbaz..
onlara bakıp,bir sürü küfür yiyorum bu benim için bu dünyada cezam olsun..bedenim tüm günahları burada döksün..arınıp gideyim o tarafa..
ne güzel zamanın gerisinde ve ilerisinde dönüp durup tüm günahlarından arınmak..şu an'ı yaşayamıyorum..yaşayıp da ne olacak..
bilmiyorum belki sadece ellerim yanacak..razı mıyım..ya yüzüm ve gözüm..tüm çirkinliklere onlar şahit değil mi?
cennet ve cehennem arasında tercih yapmam gerekiyor..her iki taraftan da tanıdıklarım var ve bu yüzden araf'ı tercih ettim..
ve cehennemdeki tanıdıklarımı kurtarmaya çalışıyorum bu yüzden tüm alışverişim..onlar yerine bedenimi siper etmem isteniyor..bunu yapacağım..
bben kim miyim?zamanın çok ötelerinde kaybolan bir tür zaman polisi..bilim kurgu filmlerinden fırlamış bir kedi gibi balık kılçığı topluyorum..
ve kurt postuna girmiş lağım farelerini..bu dünyayı veba salgınından kurtarmaya gönderilmiş peperuhi..
başarabilir miyim, şu an bu mümkün görünmüyor..hastayım..henüz sinerji yaratamadı zaman meleğim..
git o zaman..kendimden gittim..sen halen orada ne durursun ki..

- hepinizin canı cehenneme..diye bağırdı uşak..geriye dönüşsüz bir yola girmişti bir kez..kadın uşağın sakladığı parayı bulmuştu..ve kadının alışveriş merakı kabarmıştı..tüm kadınlarda olduğu gibi..aldığı paranın tamamını harcamıştı..ve o paradan Uşak'a da bir kravat iğnesi almıştı..oysa paranın yarısını harcaması gerekiyordu ve bunu bilmiyordu..uşak için geriye kalan yaşamı felaket olacaktı..o parayı kullanacak insanlar gibi..





nihayetinde hepimiz birer çocuktuk ve bize verilen oyuncaklar kadar zamanı tüketirdik..kainat ile bir insanın zaman çizelgesi ters orantılı işlediğini bilim adamları da bilemezdi nihayetinde..kainat büyük patlamaya kendi doğumuna giderken, insanlar yeryüzüne zaten ölü doğuyorlardı..film kareleri gibi..istediğin yerden başlayabilirdin..ileri geri oynayarak..veya bir karesinde dondurabilirdin..mutfağa su koyduğun bardağın kırılmasıyla bir keskin cam kırığının parmağını kestiği ana..dünyalık ölü bedenlerimize ötecan taşıyıcı ruhları seyrederken bitmiş filmimizi..T.R.KARABANDOĞLU..Dörtlü-Kızıl Mavi-(P)iç Kurusu-Leke-Güneş-Final(TASLAK ROMAN)..







                                        


                                                   TEZEL (REFİK ŞİMŞEK) KARABANDOĞLU
                                                   (4’LÜ-LEKE-taslak roman..taslak romanlarımdan seçmeler..)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder