1 Ekim 2012 Pazartesi


BÜYÜK KAPTAN ALEX’E..
Benim Olan En İyisidir..En İyisi Alex’tir..

Gece yarısı televizyonun başındayım. Copa America’yı seyrediyorum. Özellikle Brezilyo maçlarını kaçırmamaya özen gösteriyorum. Çünkü orada oynayan bir futbolcu ilgi alanımda. O futbolcu Alex de Souza. Brezilya takım kaptanı aynı zamanda. Fenerbahçe’nin gündemindeki bir isim.

Dikkatli gözlerle takip etmeye çabalıyorum. Oyunda pek görünmüyor. Ama top Alex’e geldiğinde topu alışı verişi, rakibi ekarte edişi ben futbolcuyum diyordu. Tipik 10 numara oyuncusu değildi. Forvete çok daha yatkın bir oyuncu profili çizdi. 10,5 diyelim. Eğer Fenerbahçe’ye getirilebilirse çok büyük bir iş yapılmış olur diye düşündüm. Hiç yanılmadığımı zaman gösterecekti.

İstatistikleri yazmama hiç gerek yok. Kendisi sahada gösterdi futbol dünyası onun gösterdiklerini yayınladı. Taraflı tarafsız herkesin beğenisini topladı. Kimi zaman eleştiri almasına rağmen o kendi efsanesini kendi yarattı. Kendine özgü oyun stiliyle hem takımına hem tüm futbolseverlere hafızalardan uzun süre silinemeyecek futbol ziyafeti sundu.

Alex’ten çok daha kariyerli oyuncular geldi geçti yurdumun futbolunda. Hagi, Popescu, Schumacher, Anelka, Ortega, De Boer, R. Carlos, v.Hojdonk gibi birçokları. Ama hiçbirisi Alex kadar sevilmedi. Çünkü Alex de Souza taraflı tarafsız herkesi kendine hayran bırakan alçakgönüllülüğüyle, beyefendiliğiyle, aile yaşantısıyla içimizden biri gibiydi. Hem saha içi hem saha dışı davranışlarıyla iyi insan örneğiydi. Futbolu bıraktıktan sonra handiyse kendi ülkesi olan Brezilya’ya kültür elçisi olarak gönderilebilirdi. O derece kültürümüzle özdeşleşmiş bir sporcu bir iyi insandı.

Futbolda çok sevindiğim anlar vardır. Mesela bir Bordoux zaferi. Zico’lu Şampiyonlar Ligi’nde Yarı Finali kıl payı kaçırışımız. Bunlar çok sevindiğim anlara örnek. Ama hepsi dönemsel. Tur bindikçe yani zaman geçtikçe anılarda kalan hoş sâda anları. Yine çok üzüldüğüm anlar vardır. Mesela Denizli’de son dakika kaçan şampiyonluk. Çok üzülmüştüm. Evden dışarı hatta odamdan dışarı zaruri ihtiyaçlar dışında bir hafta çıkmadım. Hüngür hüngür ağladım. Koca insanım. Çocuklar gibi. Ertesi sezon şampiyon olduk. Buraya kadardı. Bursa’ya verdiğimiz son dakika şampiyonluğuna çok üzüldüm ama ilki kadar değil. İlkinde şampiyonluğu rakibimize vermiştik ikincisinde ise ilk kez bir Anadolu takımı şampiyon oluyordu bu yüzden çabuk atlattım. Rıdvan’ın sakatlıklarına üzülürdüm. Bu yüzden çok erken bırakmak zorunda kaldı ve biz doyamadık onu seyretmeye. Yine epey üzüldüğüm Bordoux Zaferi’nin mimarlarından Hüseyin’i erken yaşta kaybettiğimiz anı. Ama bunların hepsi geçti. Oysa bugün inanılmaz üzüntülüyüm. Ve hiç geçmeyecek gibi. Alex Fenerbahçe’den gönderildi. Biliyorum birçok futbolcu gönderilir yerine yenileri gelir. Bu işler böyle gelmiş böyle gider. Gitmez efendim gitmemeli. Saçma sapan bir kapris yüzünden böyle değerli bir futbolcu bu şekilde gitmemesi gerekirdi. Alex’e sabredilmesi gerekirdi ama sabredemediler. Aragones’e sabrettiler. Lorant’a sabrettiler. Guiza’ya sabrettiler. Ama heykeli dikilen ikinci Fenerbahçe oyuncusuna, bu iyi adama sezon sonuna kadar sabredemediler. Gerekirse bu sezon Alex yüzünden şampiyonluk gideydi de sabredilip sezon sonunda iki veda maçıyla kendine layık öyle gönderileydi.

Benim hayalimdi bu. İki veda maçı. Jubile değil veda maçı. Sezon sonunda gidecekti iyi adam. Ama ülkesinde futbola devam edeceğinden dolayı veda maçları olarak kurguladım hayalimde. İki maç biri İstanbul’da İkinci Vatanı’nda. Öbürü kendi vatanı olan Brezilya’da. İstanbul’daki maçta Alex’li Fenerbahçe Cruzeryo’yu ağarlasaydı. Brezilya’da bu kez Alex’iz Fenerbahçe Alex’in de forma giydiği o efsane Cruzeryo takımıyla (Alex, Nobre, Deivid, Maldonado, Melo, Kaleci Gomez ve Edu Dracena ) ağırlansaydı. Ve geliri kimsesiz sokak çocuklarına bırakılsaydı. Bu şekilde uğurlamak varken böylesine vedalaşmak çok üzüntü veriyor ve bu üzüntü alınacak iyi sonuçlarda bile geçmeyecek. Hep Alex’i arayacak gözlerim. Ve bu sezon Aykut Kocaman’lı takım Alex’siz çok başarılı olur. İnanılmaz başarılara imza atar umarım. Ama bu başarılar gölgeli kalmaya mahkum kalır. Balonlar, konfetiler renksiz ve sevinç çığlıkları vefa yoksunu kalır.

Hani soruyorlar ya futbol dünyası Messi mi Ronaldo mu daha iyi..Ne futbolcular geldi geçti. Hepsi birer efsaneydi. Ben yetişemedim. Pele, Cruyff, Beckenbauer son anlarını seyredebildiğim Kempes, Zico, Best ve doya doya seyrettiğim Maradona. Günümüzün tartışması Messi mi Ronaldo mu?

Bugünlerde sonbaharın en güzel ayını bitirdik henüz. Şehirde parklarda karşılaşabileceğiniz güzelliktir ancak bir ağacın dibinde ki sararmış yapraklar. Ben ise oturduğum yer dolayısıyla kır yaşamını andıran bir yerde olduğum için bu güzellikleri her an görebiliyorum ve bunun güzelliğini duyumsayabiliyorum. Gökyüzüne bakın. Sonbahar günlerinde gökyüzünün aldığı mavi rengi hiçbir mevsim göremezsiniz. Biraz kibirlidir. Rengin  kibirlisi de mi olurmuş. Mevsim sonbaharsa dikkatlice bakın o gökyüzünün aldığı mavi rengine onun kibrini ama tatlı kibrini biraz nazlı kibrini göreceksiniz. İnanılmaz güzel duygulara kapılırsınız. Ama sahiplenemezsiniz. Çünkü her dikkatli bakan bu kibri görür ve bu güzelliği özümser böylece dünya malı olur. Bu yüzden sahiplenemezsiniz. Şimdi odamın duvarına bakıyorum. Bir tablo ve bir sonbahar resmi. Göğe bakıyorum. Ressam yakalamış o kibirli maviyi sonbaharın. Bunu daha çok seviyorum. Çünkü bunu sadece ben görüyorum. Benin gördüğüm şey sadece bana aittir. Bana ait olan şeyi daha çok seviyorum.
Messi mi Ronaldo mu Alex mi?..

Güle güle büyük kaptan..güle güle..seni asla unutmayacağım. Her şey karşılıklı. Sana bu Koca Çınar çok şey verdi. Bunun hatırına sakın kırılma. Kırgın gitme.  Fenerbahçe taraftarı olan bu fani seni hiçbir zaman unutmayacak. Bundan sonraki hayatında sana sonsuz mutluluklar diliyorum. Ailen ve sana sağlık dolu başarı dolu uzun bir yaşam diliyorum.

                                                                                             TEZEL R. KARABANDOĞLU