BÜYÜK KAPTAN ALEX’E..
Benim Olan En
İyisidir..En İyisi Alex’tir..
Gece yarısı
televizyonun başındayım. Copa America’yı seyrediyorum. Özellikle Brezilyo
maçlarını kaçırmamaya özen gösteriyorum. Çünkü orada oynayan bir futbolcu ilgi
alanımda. O futbolcu Alex de Souza. Brezilya takım kaptanı aynı zamanda. Fenerbahçe’nin
gündemindeki bir isim.
Dikkatli gözlerle takip
etmeye çabalıyorum. Oyunda pek görünmüyor. Ama top Alex’e geldiğinde topu alışı
verişi, rakibi ekarte edişi ben futbolcuyum diyordu. Tipik 10 numara oyuncusu
değildi. Forvete çok daha yatkın bir oyuncu profili çizdi. 10,5 diyelim. Eğer Fenerbahçe’ye
getirilebilirse çok büyük bir iş yapılmış olur diye düşündüm. Hiç yanılmadığımı
zaman gösterecekti.
İstatistikleri yazmama
hiç gerek yok. Kendisi sahada gösterdi futbol dünyası onun gösterdiklerini
yayınladı. Taraflı tarafsız herkesin beğenisini topladı. Kimi zaman eleştiri
almasına rağmen o kendi efsanesini kendi yarattı. Kendine özgü oyun stiliyle
hem takımına hem tüm futbolseverlere hafızalardan uzun süre silinemeyecek
futbol ziyafeti sundu.
Alex’ten çok daha
kariyerli oyuncular geldi geçti yurdumun futbolunda. Hagi, Popescu, Schumacher,
Anelka, Ortega, De Boer, R. Carlos, v.Hojdonk gibi birçokları. Ama hiçbirisi
Alex kadar sevilmedi. Çünkü Alex de Souza taraflı tarafsız herkesi kendine
hayran bırakan alçakgönüllülüğüyle, beyefendiliğiyle, aile yaşantısıyla
içimizden biri gibiydi. Hem saha içi hem saha dışı davranışlarıyla iyi insan
örneğiydi. Futbolu bıraktıktan sonra handiyse kendi ülkesi olan Brezilya’ya kültür
elçisi olarak gönderilebilirdi. O derece kültürümüzle özdeşleşmiş bir sporcu
bir iyi insandı.
Futbolda çok sevindiğim
anlar vardır. Mesela bir Bordoux zaferi. Zico’lu Şampiyonlar Ligi’nde Yarı Finali
kıl payı kaçırışımız. Bunlar çok sevindiğim anlara örnek. Ama hepsi dönemsel. Tur
bindikçe yani zaman geçtikçe anılarda kalan hoş sâda anları. Yine çok üzüldüğüm
anlar vardır. Mesela Denizli’de son dakika kaçan şampiyonluk. Çok üzülmüştüm. Evden
dışarı hatta odamdan dışarı zaruri ihtiyaçlar dışında bir hafta çıkmadım. Hüngür
hüngür ağladım. Koca insanım. Çocuklar gibi. Ertesi sezon şampiyon olduk. Buraya
kadardı. Bursa’ya verdiğimiz son dakika şampiyonluğuna çok üzüldüm ama ilki
kadar değil. İlkinde şampiyonluğu rakibimize vermiştik ikincisinde ise ilk kez
bir Anadolu takımı şampiyon oluyordu bu yüzden çabuk atlattım. Rıdvan’ın
sakatlıklarına üzülürdüm. Bu yüzden çok erken bırakmak zorunda kaldı ve biz
doyamadık onu seyretmeye. Yine epey üzüldüğüm Bordoux Zaferi’nin mimarlarından Hüseyin’i
erken yaşta kaybettiğimiz anı. Ama bunların hepsi geçti. Oysa bugün inanılmaz
üzüntülüyüm. Ve hiç geçmeyecek gibi. Alex Fenerbahçe’den gönderildi. Biliyorum birçok
futbolcu gönderilir yerine yenileri gelir. Bu işler böyle gelmiş böyle gider. Gitmez
efendim gitmemeli. Saçma sapan bir kapris yüzünden böyle değerli bir futbolcu
bu şekilde gitmemesi gerekirdi. Alex’e sabredilmesi gerekirdi ama
sabredemediler. Aragones’e sabrettiler. Lorant’a sabrettiler. Guiza’ya
sabrettiler. Ama heykeli dikilen ikinci Fenerbahçe oyuncusuna, bu iyi adama
sezon sonuna kadar sabredemediler. Gerekirse bu sezon Alex yüzünden şampiyonluk
gideydi de sabredilip sezon sonunda iki veda maçıyla kendine layık öyle
gönderileydi.
Benim hayalimdi bu. İki
veda maçı. Jubile değil veda maçı. Sezon sonunda gidecekti iyi adam. Ama ülkesinde
futbola devam edeceğinden dolayı veda maçları olarak kurguladım hayalimde. İki maç
biri İstanbul’da İkinci Vatanı’nda. Öbürü kendi vatanı olan Brezilya’da. İstanbul’daki
maçta Alex’li Fenerbahçe Cruzeryo’yu ağarlasaydı. Brezilya’da bu kez Alex’iz
Fenerbahçe Alex’in de forma giydiği o efsane Cruzeryo takımıyla (Alex, Nobre,
Deivid, Maldonado, Melo, Kaleci Gomez ve Edu Dracena ) ağırlansaydı. Ve geliri
kimsesiz sokak çocuklarına bırakılsaydı. Bu şekilde uğurlamak varken böylesine
vedalaşmak çok üzüntü veriyor ve bu üzüntü alınacak iyi sonuçlarda bile geçmeyecek.
Hep Alex’i arayacak gözlerim. Ve bu sezon Aykut Kocaman’lı takım Alex’siz çok
başarılı olur. İnanılmaz başarılara imza atar umarım. Ama bu başarılar gölgeli
kalmaya mahkum kalır. Balonlar, konfetiler renksiz ve sevinç çığlıkları vefa
yoksunu kalır.
Hani soruyorlar ya
futbol dünyası Messi mi Ronaldo mu daha iyi..Ne futbolcular geldi geçti. Hepsi
birer efsaneydi. Ben yetişemedim. Pele, Cruyff, Beckenbauer son anlarını seyredebildiğim
Kempes, Zico, Best ve doya doya seyrettiğim Maradona. Günümüzün tartışması
Messi mi Ronaldo mu?
Bugünlerde sonbaharın
en güzel ayını bitirdik henüz. Şehirde parklarda karşılaşabileceğiniz
güzelliktir ancak bir ağacın dibinde ki sararmış yapraklar. Ben ise oturduğum
yer dolayısıyla kır yaşamını andıran bir yerde olduğum için bu güzellikleri her
an görebiliyorum ve bunun güzelliğini duyumsayabiliyorum. Gökyüzüne bakın. Sonbahar
günlerinde gökyüzünün aldığı mavi rengi hiçbir mevsim göremezsiniz. Biraz kibirlidir.
Rengin kibirlisi de mi olurmuş. Mevsim sonbaharsa dikkatlice bakın o
gökyüzünün aldığı mavi rengine onun kibrini ama tatlı kibrini biraz nazlı
kibrini göreceksiniz. İnanılmaz güzel duygulara kapılırsınız. Ama sahiplenemezsiniz.
Çünkü her dikkatli bakan bu kibri görür ve bu güzelliği özümser böylece dünya malı olur. Bu yüzden
sahiplenemezsiniz. Şimdi odamın duvarına bakıyorum. Bir tablo ve bir sonbahar
resmi. Göğe bakıyorum. Ressam yakalamış o kibirli maviyi sonbaharın. Bunu daha
çok seviyorum. Çünkü bunu sadece ben görüyorum. Benin gördüğüm şey sadece bana
aittir. Bana ait olan şeyi daha çok seviyorum.
Messi mi Ronaldo mu
Alex mi?..
Güle güle büyük
kaptan..güle güle..seni asla unutmayacağım. Her şey karşılıklı. Sana bu Koca
Çınar çok şey verdi. Bunun hatırına sakın kırılma. Kırgın gitme. Fenerbahçe taraftarı olan bu fani seni hiçbir zaman
unutmayacak. Bundan sonraki hayatında sana sonsuz mutluluklar diliyorum. Ailen ve
sana sağlık dolu başarı dolu uzun bir yaşam diliyorum.
TEZEL R. KARABANDOĞLU